başlıktan da anlaşılacağı gibi eski sevgilimle karşılaştım bugün. şöyle anlatıyım: okuldan çıktık saçaklıyla çarşıya doğru inerken bi kedi yavrusu gördük. allaaaam yok öyle bi tatlılık. geçen gün beni köpek kovaladığı için ilk önce pek ısınamadım hayvana. ne ısınamaması ya korktum düpedüz ama sonradan kanım kaynadı. bırakmak istemedim bi türlü sevip durdum. hayvancağız elimde oyun hamuru gibi şekilden şekile girdi ama onun da hoşuna gidiyor biliyorum hani. mırlıyo falan. sonra dedik ki alalım biz bu kediciki çarşıda kanını doyurup bi parka falan bırakalım. hava da bozuk üşütmesin diye düşündük. ben aldım kediciği kucağıma hoppidi hoppidi gidiyorum. arada da kediyle konuşuyorum hatta ismini öcü koydum :) sonra çarşıya geldik bi su şişesini kestik içine süt koyup doyurduk karnını. tam o sırada gördüm onu. aman yarebbiiim. görmez olaydım. ondan değil kendimden tiksindim lan var mı böyle bi iğrençlik. hadi var diyelim sen niye gidersin de o iğrençlikle 10 ayını geçirirsin?? hakim savcı duysa beni mapusa atar valla. bir ezik bir dışlanmış bir tipsiz anlatamam yaaa. kafası o kadar öne eğikti ki yeri öpecek sandım bi ara. adam resmen kambur ya ben bunu 10 ay nasıl göremedim. gözüm göt deliği değildi yani.
bide işin garibi hiç beklediğim gibi olmadı. ben duygu yoğunluğum maximuma çıkar diye düşünüyordum. ama hissettiğim tek duygu acımaydı. ona karşı onun hayatına karşı yaşadıklarına yaşattıklarıma karşıydı. haline acıdım. şu an kimse benim ona iyi gelmediğimi söyleyemez.tamam çekilmez biriyim, adamı alıp bi odaya kapatmayı düşünecek halde kıskancım, her an kavga çıkaracak derecede huysuzum bencilim de ayrıca. lakin ben her zaman neşeliydim canlıydım onun ruhuna can veriyordum bizi tanıyan herkes böyle düşünüyordu. onun karamsar düşüncelerini kasvetli halini dağıtan tek kişiydim ben. o da benim çok çekti kahrımı ne deyim. hayatına hiç girmemiş olmayı isterdim bunu yalnızca kendim için değil onun için de isterdim. topu topu 5 saniye gördüm onu ve aklımdan trilyonlarca düşünce geçti.fark ettim ki onu hiç özlememişim, hatta onu sevmediğimi bile söyleyebilirim. çünkü o basket gibi değil. basketi gördüğümde heyecenlandığım gibi heyecanlanmadım hatta hiç heyecanlanmadım. hem bizim ilişkimizde sanırım ortada sevgi yoktu. o da başkasına aşıktı bende. mantık ilişkisi diyebiliriz buna. ama yok ya yaşanılanlar da pek mantık çerçevesine sığmıyordu. çocuğu sevmiyordum ama deli gibi kıskanıyordum. belki de insan sevgilisini mutlaka kıskanmalı çevredekiler hep öyle düşüncesinden kaynaklıydı bu. sevgili rolune tam bürünmek için. bilemiyorum.
sonuç itibariyle atlatmışım. hemde baya baya. yalnız onu gördüğüm an içimden geçen bir diğer şey öcü keşke burda olsaydı oldu. 3 gündür görmüyorum özledim heralde. özlemek de değil ya alışkanlık oldu hani öyle sürekli bakışmak gülüşmek falan. hoşlanıyorum ama ortada ciddi bi şey kesinlikle yok.öyle işte.. ım ne diyodum ben ya ha şey gargameli görünce daha çok çekildim öcüye. bu beni korkuttu açıkçası. sanki gargameli unutmak için sırf ona yeni biri olduğunu göstermek için öcüye olan hislerim artmış gibi geldi ve bu o bakışmalara gülüşmelere ihanet ettiğimi hisettirdi bana. gerçi bu doğru değil ben gargameli unutalı çok olmuyo mu ya? artık her gece yatarken ya da her sabah kalktığımda aklıma gelmiyor.onu düşündüğümde içim de bi kıpırtı bi burkulma falan da olmuyor. herneyse ya umarım bi daha görmem onu o da beni görmez..
aklına takıldıysa kedi ne oldu diye? onu da bi pasaja bıraktık dönerciler falan var orda biz et ekmek bişeyler atarız dediler bizde eyvallah abiler dedik.
son olarak onu gördüğümde hava rüzgarlıydı saçlarını düzeltiyordu aklıma cemal süreyyanın şiiri geldi:
" Sesinde ne var biliyor musun?
Ev dağınıklığı var.
İkide bir elini başına götürüp,
Rüzgarda dağılan yalnızlığını düzeltiyorsun."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder